Kocaeli’de eksikliğini hissederim şöyle ucu bucağı olmayan bir kitabevinin. Özlemini çektiğim mekanlardandır kitapçılar. Bir zamanlar Kocaeli Kitap Kulübü vardı. Kitabın parasını verir, 20 gün içerisinde okuyup geri getirirsek ödediğimiz paranın yüzde 80’ini geri alırdık. Tabi o parayla da hemen yeni bir kitap kiralardık… Ortaokul ve lise yıllarımda bolca kitap okumama vesile olan bir yerdi. Şimdi...
Bir sabah İzmit’ten yola çıkıp da “bakalım yol beni nereye götürecek,” diyerek vardığım ve ilk kez gördüğüm şehirdi Eskişehir. Kısa günün sonunda hatırımda içinden nehir geçen şehir olarak yer eden bir şehir. İlkbahardı. Güneş vardı ama soğuktu. İç anadoluya özgü bir durum olsa gerek. Gölgede üşür, güneşe çıktığında ısınırsın. Temkinli olmak şart. Soğuğa delikanlılık sökmez,...
Netflix’te bir belgesel var. HIGH SCORE. Oyunların tarihini yazmışlar. Şöyle bir bakayım derken bütün belgesel dizisini izleyiverdim. Bir zamanlar oynamak için deli olduğum oyunların şimdi belgesellik olmuş olmaları yaşlılık hissi doğurmadı değil gerçi. Mario, Dangerous Dave, Street Fighter, Tekken vs… Her bölüm başka bir dönemi ve oyun sektörünün değişim süreçlerini, kırılma noktalarını işliyor. Hey gidi…...
İnternet sayfamı ilk kurguladığımda pazar notlarını ayrı bir kategoride , hatta üst menüde yer alacak şekilde düşünmüştüm. Fakat içerikleri tasarlarken çok kalabalık menü seçenekleri olmasın diyerek vazgeçtim. Bütün yazıları “Yazı Kalır” başlığında topladım. Gündemin uzağında seyreden yazılara ara ara da günlük yazıları ekleyeceğim. Bu arada yazı kalır, şehir yazıları, kamp notları başlıklarına bir de “Bilişim...
Bir daha yolumun ne vakit düşeceğini kestiremediğim şehirler, hatta ilçeler var. Yolumun oradan geçmesi için mazeret üretmeye çalışsam başaramam. Tekrar gitmeye kendimi bile ikna edemem belki de… Fakat anılarımda yer etmiştir ya, durup durup hatırlarım. Konya’nın Ilgın ilçesi de benim için anılarda yer etmiş, fakat gitmeyi çok istememe rağmen bir daha gitmek için hiçbir sebep...
Ders her yerde işlenebilir. İlla ki etkileşimli tahtaların olduğu, teknoloji destekli sınıflar olması şart değil. Bunlar elbette ki eğitimin kalitesini artıran araçlar. Ve artık birçok araç eğitim dünyasının normali haline geldi. Fakat okulu gerçek anlamda bir eğitim kurumu haline getiren, okul içerisindeki sosyal ve kültürel çalışmalar. Ve elbette işbirliğine dayalı proje çalışmaları. Yaşamsal bir engeli...
Yıllar evvel sosyal medyada bir profesöre: “Hocam, ne dersiniz, altına mı yoksa dolara mı yatırım yapalım?” diye sorduklarında cevabı “paranızı kitaba yatırın,” olmuştu. Kitap değerini kaybetmeyen bir yatırım aracı. Kıymeti bilinen bir kitap evdeki yerini nesillerce koruyor. Gerçi ikinci el kitap rafları bunun tam tersini söylüyor. Alınmış, üzerine notlar düşülmüş, saklanmış kitaplar çocuklar yahut torunlar...
Anadolu’da memurlar için ilk atama yerleri vardır. Küçük ilçelerdir, mecburi hizmet bölgeleridir ama hayatınız boyunca bir daha karşılaşamayacağınız güzellikte tecrübeleri size. Büyük şehirlere tayin olduğunuz zaman aklınız hep oralarda kalır. Küre benim ve birçok arkadaşım için böyle bir yerdi. Ekmeğini yedik, suyunu içtik, işimizi yaptık ve vedalaştık. Vedalaşırken şöyle bir düşündüm, Küre’de ne yapabildim, diye....
Sosyal medya araçları artık birçoğumuz için hayatımızdan çıkaramayacağımız ürünler haline geldi. Bir şeyler paylaşmak, insanları takip etmek, ortak davranış gruplarının içerisinde yer almak… Övmek, yermek, güncel tabiriyle linç etmek. Hele ki takma isimlerin ardına saklananlar için kin ve nefret boşaltımının büyük bir hazza dönüştüğü mecralar… Kısacası, istesek de istemesek de artık bu yaşam alanlarının içerisinde...
Twitter’da linç edilmeyen, itibar suikastına uğramayan kişi, kurum yahut meslek grubu kaldı mı? Siyasetçiler, sanatçılar, doktorlar, öğretmenler… Daha kimler kimler… Fakat sabah yerlere serdiğini akşam göklere çıkartabiliyor Twitter ahalisi. Aynı kişiler hatta. Tutarsızlık mı yoksa ilgi çekmeye çalışmak mı? Her koşulda üç beş takipçi gelir diye mi umuyor? … Mart ayından bu yana pandemi sürecindeyiz...