İnsan, verdiği tahribatla izini belli ediyor. Ormanlara, köylere, yeni tabiri ile “doğal yaşam alanlarına” torununun torunu geçse görebileceği, kişinin soy adı dünyadan silinse orada bulunmaya devam edecek atıklar, çöpler bırakıyor insan. “Dünyada bir iz bırakmak,” bu olmasa gerek.
Geçen hafta kamp kurmak için Furkan’la gittiğimiz Tahtalı Göletinde de insanın ayak izini doğaya verdiği tahribattan tanıdık. Her yerde ateş izi… İki ateş izi, iki karartı arasında iki adım mesafe var. İnsan ne kadar kıyıcı.
Tahtalı Göletine Doğru…
Kocaeli Üniversitesi’nin ötesine, İshakçılar köyüne doğru devam edip, Jandarma’dan sağa döndüğümüzde yol bizi Tahtalı göletine götürdü. Etrafı ağaçlandırılmış, oturup soluklanmaya, çadır kurmaya, piknik yapmaya, hatta balık tutmaya müsait bir yer Tahtalı.
Göl kenarı balıkçılar tarafından tutulmuş. Oltalarına yaklaştığımızda hemen huysuzlaşıyorlar. Kim bilir ne zamandır umutla bekliyorlar olta başında. Sabır gerektiren bir iş.
Bir anda karar verdik Tahtalı göletinde kamp yapmaya. Aracım Düzce’de arıza yapmış, çekiciyle İzmit’e gelmiş ve ne masraf çıkaracağı belli değilken bana bir kaçış oldu kamp. Sırtlanıp çadırları vurduk yola kendimizi.
İzmit’te bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken Tahtalı Göleti’nde günlük güneşlik bir hava karşıladı bizi. Şaşırmadım, diyemem. Hemen göle nazır bir yere kurduk çadırlarımızı.
Günübirlikçiler son son mangal ateşlerini yelleyip çaylarını demliyorlardı. Gitmeleri yakındı. Çadırlarımızı, hamaklarımızı kurduk ve alanımızı işaretledik. Belirli aralıklarla planlı dikilmiş ağaçlar hamak asılacak, dibinde gölgelenilecek boya gelmişler. Biz alana yerleşirken günübirlikçiler toparlanıp gitmeye başladılar. Arkalarında insana özgü yıkıcı bir iz bırakarak.
Ateşi mangal içerisinde yaktık. Toprakta ateş yakmak en son tercih olmalı. O zaman bile toprağı havalandırmak, iz bırakmamak gerek. Bizim memlekette “benden sonrası tufan” anlayışı hakim. “Ben ateşi yakayım, keyfime bakayım, plastiklerimi rüzgara bırakayım. Sonra gelen ne yaparsa yapsın!”
Hayıflanarak ateşi yaktık. Ateş yandıktan sonrası Furkan’ın işi. Eli maharetli genconun. “Kampburger” yapmak için hemen kolları sıvadı. Odun ateşinde kampburger! Hemen peşinden Hario V60 ile kahveleri demledik.
Yemek ve kahveden sonra kampların meşhur tatlısını yaptık ve muz içerisinde çikolata erittik. Bunu yapmayanı kamptan kovuyorlar. Bundan sonrası gece ve ay ışığı. Bizden başka bir iki kampçı var. Biraz gürültülüler ama kulak duymuyor bir vakitten sonra.
Gece yarısı benim için kalem işleri başlıyor. Yanıma aldığım birkaç dolma kalemimle günün notlarını alıyorum. Kalemsiz gittiğim bir yerde rahatsızlık duyarım.
Tahtalı göleti kamp yapmaya müsait, İzmit’in yanıbaşında ama Derince ilçesine bağlı pek hoş bir yer. Tuvalet ihtiyacı için yerler var. Suyu oradaki çeşmelerden temin edebilirsiniz ama piknik alanlarında su imkanı yok. Hazırlıklı gitmekte yarar var. Ateş için odun bulma imkanı var ama uğraşmayayım diyorsanız şehir merkezindeki odunculardan çuvalla odun alabilirsiniz. Fırınlar daha çok doğalgazlı olduğu için fırıncılardan bulma imkanı olmayabilir. Su ve odunu hallettikten sonrası kolay. Araçları park etmek için yeterince alan var.
Köy hemen gölün yanıbaşında. İhtiyaçlar için köydeki (araçla 3-4 dakika mesafedeki) bakkal, market kullanılabilir.
Hele balık tutma niyetiniz varsa taze tutar, taze yersiniz (:
Vakit geceyi çoktan geçmişken temiz havadan herhalde, açlık vurdu. Elde zahmetsiz yapılabilecek makarna vardı. Son vuruş olarak yapıp, yedik. Yoksa sabahı zor getirirdik (:
Sabah bir tatlı esintiyle uyandım. Çadırdan kafamı çıkarmamla göl kenarındaki balıkçıları gördüm. Evden kaçabilen kendini balığa atmış. Bu da bir hastalık.
Kahvaltı işi Furkan’da. Seviyor mutfak işlerini. İşi devralıp mutlu olduğu bir işten mahrum etmek istemem ((:
Derken, yol göründü. Hanım mesaj atmaya başladıysa toparlanma vakti gelmiş demektir (: