Ne yak mektubun ucunu…

“Sevgili dost…” diye başlıyor Ali Ural’ın Posta Kutusundaki Mızıka kitabı ve devam ediyor: “Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır. Zarf mahremiyettir, mahrem olmasa da satırlar. Bir köşeye çekilinir, yalnız okunur mektuplar.”

Okumak kadar, yazmak da mahremiyet ister. Hatta öyle ki, zihnimizi işgal eden kişilerden ve olaylardan da müsaade istemek gerekir. Kelimelerin de ödünç değil, bizim olması… Özenle kurulan cümleler, güzel bir kağıda, ele yabancı gelmeyecek bir kalemle yazılmalı. Tercihim dolma kalemden yana. Okuyan kişi kağıt üzerinde damar damar yayılan harflerden anlamalı, yazanın yüreğinin titrediğini. 

Bir Sunay Akın şiiriydi, değil mi?

“Ne yak mektubun ucunu

Ne sevgini sayfalar

Dolusu dile getir

Zarfı kapatırken yalnız

Kuytu dudaklarını çokça değdir”

Nerede kalmıştık?

Kıymetli eşim, can yoldaşıma ilk mektubumu yazarken her bir kelimeye bir anlam yüklemiştim. Sonraki yazılarımda ise anlamını bulmuş kelimelerin satırlara dizilişini izlemiştim. Sanki hepsi yerini biliyormuş gibi.

Mektup yazmak, çok eskilerde kalmış, büyüklerin hikayelerine konu olmuş bir şey artık. Aman canım, telefon diye bir şey var…

Hangi mesaj mektubun yerini tutabilir ki? Özenle katlanan, zarflanan… Ahkam kesecek değilim. Her gün atılan binlerce mesajdan kaç tanesi yarına kalıyor? Kaçı bir hatıra kutusunda ömür boyu saklanabiliyor?

Zarf demiştim… Zarf da mektubu güzelleştiren, mektuba değer katan bir unsur. Zarfın kapağı usulca ıslatılmalı ve kapatılmalı. Zarfı açmak, bir kalp çarpıntısı.

Bana düşeni yapmış, mektubu hassasiyetle katlayıp, zarfa iliştirmiş ve sahibine kavuşmadan evvel ancak filmlerde gördüğüm bir nüans ekleyerek, mühür mumunun ucuna ateşi tuttum. Zarfın üzerine damladı kırmızı mum. Damladı ve bir daire oluşturacak kadar oldu. Üzerine baş harfimin işlendiği pirinç mühür, yavaşça sıcak mumla buluştu. İşte şimdi oldu… Güzel olana, güzel olan yakışır.

Geriye bir tek şey kalmıştı. Utana sıkıla, mahcup bir şekilde zarfı uzattım. Utandım, utandı. Artık sahibine teslim oldu.

İlk mektubumu yazdığım kalemle nikah masasında ömürlük imzamı attım sonra. Kelimelerle birlikte ben de buldum anlamımı.

Mektup mu? Evet, yazmaya devam ediyorum. Bazen kelimeler iki dudağın arasından değil, bir kalemin ince ucundan çıkmak istiyor. Mürekkebini özenle çektiğim, güzel bir kalemin. 

Related Posts

Leave a Reply

My New Stories