Acısu, hemen her şehirde karşılaşılan bir yer ismidir. Hep de bir acı su hikayesi anlatılır ve ismin oradan geldiği rivayet edilir. Bizim Acısu da öyle.
Belde belediyelerinin birleştiği seneye kadar belediye başkanı olan, Balkan muhacirlerinin, Trabzonluların, Artvinlilerin, Orduluların, Çerkeslerin, Cengiz Topel Askeri Havaalanı dolayısıyla gelmiş olan askerler ve başka başka göçmenlerin yerleştikleri, Sapanca yolu üzerinde, Sapanca Gölü’ne kıyısı olan, Kartepe’nin eteklerinde küçük bir belde. Acısu, Derbent, Maşukiye ve Sapanca. Aynı yolun sıralı beldeleri…
Şimdilerde Kartepe ilçesinde bir mahalle olan Acısu, ilk çocukluğumu geçirdiğim iki yerden biri.
Herkesin herkesi tanıdığı, kimin ne zaman, nereden gelip de yerleştiğinin bilindiği bir “göçmen beldesi.” Bak, bu noktadan bakmamıştım hiç. 21 muhacirleri evvelinde kim yaşıyordu acaba? Hepimiz göçmüş ve bir yaşam kültürü oluşturmuşuz. En eskimiz yüz yıl önce gelmiş.
Kendine ait bir minibüs hattı olmasa da Derbent, Maşukiye ve Sapanca minibüslerinin geçiş güzergahları üzerinde olmasından dolayı ulaşım imkanlarının geniş olduğu Acısu’ya minibüsler yaklaştığında iki şey duyardınız: Var mı kasapta ineeeen? Kahveleeeeer? Kaçırdınız mı yandınız. Sonrası şoförün insafına kalmış… Derbent köprüsünde iner, yürürdünüz en iyi ihtimalle…
Minibüsten indikten sonra zorlu bir bayır bekliyordu her seferinde bizi.
Daha eskiye gidelim…
Suların akmadığını hatırlıyorum. Caminin orada suların doldurulup el arabasıyla o zalım bayırdan eve su taşındığını hatırlıyorum. Annemin ellerinden öperim. Yollar da asfalt değildi elbet.
……….
Acısu iki bölümdü. Yolun yukarısı ve aşağısı. Sınır ise Sapanca yoluydu. Sapanca yolunun aşağısına geçmek yasaktı biz çocuklara. Ama bütün güzel şeyler yolun aşağısındaydı. Bize de mahalle arasındaki küçük bakkal kalıyordu. Yolun aşağısı büyükler içindi. (Gizli gizli geçtiğimiz oluyordu ama o zamanların birinde anneme haber gitmişti de terlikler havada uçmuştu. Ağzım yanmıştı anlayacağınız.
Sapanca yolu da yol değildi ama… Her gün kaza haberi alıyorduk. Anneler korkmakta haklıydı.
Üst mahallenin bakkalında o 90’ların şimdilerde hatıra olarak satılan her ürünü vardı. Mustafa abi miydi? Hatırlayamadım adını.
Babannemin inekleri, tavukları vardı ve annemin anlattıklarına göre ahırda, çayırda koşturup dururmuşum çocukluğumda. Hayvanların yiyeceklerini hazırlamak en mühim uğraşmış benim için… Bir de çayırdan çalı çırpı toplayıp eve getirmek.
Babannemin orada, yani şimdilerde Ali Fuad Başgil Sosyal Bilimler Lisesi’ne çıkan sokakta yaşıtım az olduğundan, hayvanlarla içli dışlı olmuşum.
Babanne evini böyle anımsıyorum ilk çocukluk zamanlarımda. Biraz daha ileri zamanlarda ise Yasin sûresinin her gün yarım sayfasının ezberini alan dedemden ezber yapamadığım günlerde kaçışım hatırıma geliyor, gülüyorum. Oyun, ezberden tatlı geliyormuş belli ki 🙂
Ananne evi denince ise kendisine has karakteri olan bir sokak ve o sokağın her biri pırlanta gibi sakinleri. Ve yaşıtım olan çokça çocuk… Ananne sokağı demek, çocuklarla toplanıp her gün birinin bahçesine dalmak demek. Koşturmak, yorulmak demek. Capcanlı bir sokak!
Öyle bir sokaktı ki, Milletvekili dahi çıkardı.
………..
Acısu’nun ortasından su geçerdi bir de. Dereden küçük. Kağıt gemiler yüzdürürdük. Üzeri kapatıldı sonradan.
Sapanca yolu kenarında okulu vardı Acısu’nun. Gözlerimizin önünde bir artçı depremde yıkılıverdi.
Pazar kurulurdu yol ağzına, yeri taşındı.
Acısu “biz bize sakin bir beldeydi.” Hatta beldeliği de sonradan. Bizim köyümüzdü.
17 Ağustos 99 depremini Acısu’da yaşadık. Çocuktuk. Birbirimize tutunduk. Önce çadırlarda, sonra barakalarda aylar geçirdik.
Acısu depremde çok hasar gördü. Göçenlere rahmet…
Anannemin ahşap evi de depremde hasar gördü, komşu Ömer abilerin de. İkisine de yıkım kararı verildi. Dedemin o ahşap evi ne yaşanmışlıklarla dolu… En çok da dedemin hatıraları. Mekanı cennet olsun. O dede evini ve evin hatırlattıklarını yazmaya çalışsam altından kalkabilir miyim acaba?
…………..
Acısu şimdilerde bacasız fabrikaların sıralandığı, alt tarafından Sapanca yolunun, üst tarafından Sakarya yolunun geçtiği, yapılaşmanın arttığı, yüzüne baktığım çoğu kimseyi tanıyamadığım bir yer. Binalar, villalar her yanda mantar gibi. Sadece bizim ailenin ve rahmetli Ali eniştenin, İsmail abilerin olduğu sokakta bugün hiç tanımadığım insanlarla karşılaşıyorum.
Acısu halen bizim köyümüz. Her bayram namazı sonrası sıraya dizilip bayramlaştığımız, köyümüzün büyüklerinin birer birer eksildiğini fark ettiğimiz çocukluğumuz, gençliğimiz…
Hasan hocam anılarımıza ve hislerimize tercüman olmuşsun. Bizi bir anlık da olsa geçmişe götürdüğün için teşekkür ediyoruz.. sevgiler..
Kardeşim daha ne zamanlar yaşadık Acısu’da. Hatıraları bile bugünü güzelleştiriyor.