Vanagas Pen firmasının sahibi Burak Şahin ile İzmit’te birbirine komşu iki mahallede oturmuş, aynı ilkokula gitmiş, aynı sokakların tozunu üzerimize bulaştırmış, aynı yaşlarda iki kalemseveriz. Bu kadar ortak paydada buluşmuş ancak birbirimizle buluşamamışız. Nasip bu zamanaymış. Burak’ın kalem atölyesine zaman zaman uğruyorum. Çok güzel işlere imza atıyor. Hayranlıkla izliyorum bir kalemin ham malzemeden doğuşunu. Tam Ankara Kalem Buluşması hazırlıklarıyla boğuşuyor ve atölyesinde sabahlıyorken hadi, dedim, blog sayfam için bir röportaj yapalım. Nasip bugüneymiş. Ben yazıda ısrar ettim, Burak görüntülü sohbette. Önce yazılı, akabinde sesli ve belki görüntülü söyleşide karar kıldık.
Ben sordum, Vanagas Pen, Burak Şahin anlattı. Uzun bir metin çıktı ortaya. Kahveler koyulduysa, başlıyoruz…
Burak hoş geldin. Evvelâ sorulması zaruri olan bir sualle başlıyorum: Vanagas kalemlerini bizimle buluşturan Burak kimdir?
Merhaba. Ben Burak Şahin. 1986 yılında İzmit’te doğdum ve ilk-orta-lise eğitimimi İzmit’te tamamlayıp, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum ve yaklaşık 14 yıldır Kocaeli’de avukatlık ve 3 yıldır da arabuluculuk yapıyorum. 2021 yılından beri de yarı zamanlı kalem ustasıyım, diyebiliriz 🙂
Dolma kalemlerle ilk tanışman ne zaman ve nasıl oldu? Yoksa bir ilkokul öğretmeninin elinde mi gördün?
Bunu gerçekten hatırlamıyorum ama yaramazlık anılarımdan kalma, babamın başkan olduğu dernekteki sümen takımlarına mürekkep dökmemi ve evdeki lacivert mürekkep şişelerini hatırlıyorum. Dolma kalem hatıralarım ise çok sonraları başlıyor. Dolma kalemleri eskiden bir yazım aracından ziyade, tarz olmanın bir simgesi, bir “karizma insan aksesuarı” olarak görüyordum. Benim için masadaki sümen takımının tamamlayıcısı, özel imzaların atıldığı bir aksesuar gibiydi.
Peki, bu Vanagas ismi nereden geliyor? Markadan evvel, ismin hikâyesine bakalım.
Bu aslında benim biraz her markama bir hikaye atfetme huyum ile alakalı. Bu zamana kadar üç marka ortaya çıkardım. Petiol markam ile kalem yapımına başlamadan önce ahşaptan bir şeyler yapıyordum, sehpa, raf, masa gibi… Petiol de ağacın su taşıyan can damarı demek. Başka bir markamız vardı eşim ile aksesuar ve süs eşyaları üretim ve satışı için ortaya çıkarmıştık. Onun ismi de Alemara idi. O da farsa “dünyayı süsleyen” anlamına geliyor. Vanagas ise Litvanya dilinde Vanagas, Şahin anlamına geliyor. Benim de soyadım Şahin olduğundan, ilk okuduğumda fonetiği ve ağır duruşu çok hoşuma gitmiş ve kalem üretmeye başlarken bu ismi seçmiştim. Logodaki Şahin de bu sebepten orada yer alıyor.
İlk sahip olduğun dolma kalem hangisiydi?
Sanırım bir Pelikan’dı. Gümüş metal bir kalemdi fakat dolma kalemlere aşina olmadığım bir zamandaydı. Şimdi o kalemi hatırlamaya çalıştığımda Parker da olabilir diye düşünüyorum 🙂
Birkaç kez senin kalem yapma sürecini izledim. El yapımı dolma kalem üretiminin oldukça sabır isteyen bir uğraş olduğuna şahit oldum. Biraz kaçırsan, gövde ziyan oluyor. Seni bir dolma kaleme sahip olmaktan, dolma kalem üretmeye iten şey neydi? Piyasada gördüğün ihtiyaç mı? Yoksa avukatlığın yoruculuğundan kaçmak mı?
Cevap veriyorum B 🙂 Ben yıllardır bir şeyler yaparım. Az önce söylediğim gibi; ahşap ile çalışmayı hep severdim. Sülalede marangoz olmasa da, ben bazen apartman girişinde, bazen yapı mağazalarının kereste bölümünde, bazen marangoz tanıdıkların atölyelerinde, masa, sehpa, raf, kitaplık vs.. yapardım. Pandemi başladıktan sonra bu işi ticarete dökmeye karar verdim ama büyük ürünlerin kargolaması çok zor oluyordu. Şirket ya da firma olmayınca da, daha küçük ve kargolanması kolay bir ürün araştırmaya başladım. Önce oymacılık ile bir şeyler yapmayı düşündüm. Sonra bir akşam youtube da “bespoke pen making” türünden videolara rasgeldim. Sonra olaylar gelişti 🙂


El emeği ile kalem üretmenin seni en çok etkileyen yönü nedir? Bütün bir kalem üretim sürecinde hangi an seni etkiliyor?
El yapımı kalem gerçekten anlatılmaz; yaşanır bir sevda. Sanıyorum en zor bu sorunuzu cevaplayacağım. Çünkü her aşaması ayrı zevkli ama genel itibariyle -hatta kendi mizacımı da işin içine katarsak- benim için süreç, kafamda ya da kağıtta bir çizim ile başlıyor ve kafamdaki ya da kağıttaki çizime ne kadar benzettiğimi incelediğim bir kalem ile sona eriyor. Fabrikada yıllarca (belki 40 yıl) aynı şeyi yapan insanları hayal ediyorsunuz, bir üretim bandı düşünün ve bir işçiye çalıştığı süre boyunca sağdan bir ürün geliyor, ona bir şey ekliyor ya da bir parçasını eğip büküyor, sola koyuyor. Bunu yıllarca yapmak benim için çok zor. Bunun için her seferinde farklı bir yöntem, farklı bir malzeme, farklı bir şekil denemeye çalışıyorum.
Kalem yapımında kullanmayı en çok sevdiğin malzemeler hangileri ve neden?
Ağaçlardan yeşil pelesenk, japon kirazı ve sandal ağacı en sevdiğim ağaçlar, akrilik malzemede de italyan akriliğine bayılıyorum.
Bir kalemin ürettikten sonra kalemi masaya koyup “oldu bu kalem” demen ne kadar zaman alıyor?
Tasarım kalemlerde bilhassa süreç biraz farklı oluyor. Örneğin “Halikarnas” Bodrum kalemimin tasarımı 3 ayımı aldı. Kalemdeki her detayı anlamlandırabilmek için Bodrum ile ilgili belgeseller izledim, makaleler, gezi yazıları okudum. Her seferinde “bu hikayeden kaleme ne yansıtabilirim,” diye düşündüm. Sonunda kalem ortaya çıktı.
El yapımı kalemlerde senin için “olmazsa olmaz” dediğin detaylar nelerdir?
Bir kalemsevere, kalemimi eline aldığında; “Bu kalem Vanagas’a benziyor” dedirtecek ayrıntılar kalemlerimin olmazsa olmazıdır.
Ahşap, reçine, metal gibi farklı malzemelerin kalem hissiyatına etkisi hakkında neler düşünüyorsun?
Açıkçası kalem hissiyatı ahşap ve reçinede eğer cila kullanırsanız pek de değişmez. Nitekim sizin dokunduğunuz kısım cilalı bir yüzey olacağından bunu hissedemezsiniz. Ama cilasız kalemlerde (ki ahşap kalemlerde sadece doğal yağlar kullanmaya özen gösteririm) ahşap kalemlerin o hafif pürüzlü yüzeyi (lifli ağaçlarda özellikle) burnunuza yaklaştırdığınızda o ağaca has koku çok farklı elbette. Ankara Kalem Buluşması’nda bir beyefendiye, çok pürüzlü olduğu için bir kalemi satmak istemedim. Beyefendi bilakis o pürüzlü oluşunu çok beğendiğini, bunun için almak istediğini söylemişti. Herkesin hissetmek istediği şey farklı olabiliyor.
Kalemseverler ile buluştuğun Ankara Kalem Buluşması’na gelelim… Kalem festivalinin markana ve bu işteki kişisel gelişimine katkıları neler oldu?
Ankara Kalem Buluşması benim kalemseverler ile bir araya geldiğim ilk ülke geneli etkinlikti. Yeni insanlar tanıdım, kalemlerin yanında başka yazı enstrümanlarını üretebilmek için bana cesaret verdi. Çok fazla insanın kalemlerimi yakından görmelerine, bundan da öte, benim kendi eksiklerimi görmeme vesile oldu. Benim için gerçekten harika bir organizasyondu. Burhan Beye Ankara Kalem Buluşması’nı tertip ettiği için teşekkürlerimizi iletmiş olalım.


El yapımı kalem üretmek dışında kalemlerle bağlantılı başka bir uğraşın var mı? Vanagas defterlerini görecek miyiz?
Evet, var. Ben kalem yapmaya başladığım ilk zamanlarda bile Vanagas Pen ismini kullanırken, logomda yazı gereçlerinden bahsetmiş ve Vanagas Writing Instruments olarak ön plana çıkmaya çalışmıştım. İlk defter denemelerinde muvaffak olduk, şükür 🙂 Vanagas Defterler ve Deri aksesuarlar, sevgili eşim Candan’ın (@cordiallynotebook) desteğiyle yine el yapımı olarak yakında satışta olacak. Bunun yanında bizim üretimimiz olmayıp ama yine el yapımı üretim olan mürekkep satışına da başladık. Vanagas ismi altında, ama bizim üretimimiz ama değerli üstadlar ile birlikte ortaya çıkardığımız yazı gereçleri ile ürün çeşitliliğimizi biraz daha artıracağız.
Avukatlık gibi zihinsel yoğunluğu olan bir meslekten sonra, torna başına geçmek… İlk kalemini üretirken ne hissettin? O kalemi hâlâ saklıyor musun?
Ben kalemciliğime başladığımda, torna ile ilk çalıştığım akşam bile ne kadar doğru bir işe kalkıştığımı anlamıştım. Evet, tornanın başına geçince dış dünyaya kısa bir ara veriyorum ve dertler, kederler atölyenin dışında kalıyor. Üveys Karaağaç dostumuzu herkes tanır; ona da söylemiştim. Avukatlık mesleğimde insanların dertlerini satın alıyorum, kalemcilik mesleğimde ise mutluluk satıyorum. İkisi kıyaslanacak şeyler değil 🙂
El işçiliğiyle kalem üretmeye başlarken seni en çok zorlayan ne oldu? Malzeme temini mi, teknik bilgi eksikliği mi, yoksa zaman yönetimi mi? Malzeme bulmak zor oluyor mu?
İlk başladığımda beni en çok zorlayan vakit bulamamaktı. Şirket, işler, bir de o zamanlar İstanbulda çalışıyordum, akşam eve zaten geç gelip bir de atölyeye gitmek vs… zordu. Sonrasında da malzeme getirmem biraz zor oldu. Gümrük ilk malzemelerime el koydu falan. Bi şekilde yılmadık devam ettik 🙂 Malzeme temini hala zor. Türkiye’de üretilen ürünler bir zaman sonra eğilip bükülebiliyor. Çoğu malzeme kalem üretimi için uygun değil. Biraz daha tanınırsam ve kalem üretimim biraz daha artarsa malzeme temini konusunda ticari adımlar da atacağım gibi görünüyor.


Bunca zamanın ve deneyimin sonunda; en çok hangi malzemelerle çalışmayı seviyorsun?
Bunu biraz önce cevapladım ama özel olarak tekrar edersem Yeşil Pelesenk ve Sandal Ağaçları ile çalışmayı çok seviyorum.
Kalem tasarımlarını yaparken önce zihninde canlandırmayı mı yoksa eline kalem, kağıt alıp çizerek düşünmeyi mi tercih ediyorsun?
Eğer yaptığım kitli bir kalemse, metal aksama göre şekil alacağı için işin sonunda az çok nasıl bir kalem ortaya çıkacağını tasavvur edebiliyorum. Ama kitsiz bir kalem yapıyorsam, özellikle birden fazla malzemeyi kombine ederek çalışacaksam çizim yapıp o taslağa göre ilerlemek daha kolay oluyor.
Daha çok fonksiyonu mu, estetiği mi ön planda tutuyorsun? İkisini bir arada tutmak zor mu?
Estetik ön planda. Yaptığım kalemin bir yazı gerecinden öte, sanatsal bir anlamı olduğunu biliyorum. Dolayısıyla -üstelik en ilkel haliyle mürekkebi kağıda aktaran bir gereçten bahsediyorsak- estetik ve farklılık benim için ön planda. Fonksiyon arayışında hiç müşterim de olmadı açıkçası. Kullandığım uçlar genellikle Jowo ve Iridium Germany uçlar. Benim yaptığım kalemlerin güzel yazmasında uç, mürekkep ve yazan kişinin mahareti önem arz ediyor. Ben bu denklemin ancak görsel kısmında yer alabiliyorum.
Kalem gövdesinin formunu ve boyutunu belirlerken hangi kriterleri dikkate alıyorsun? Yazım dengesi, elde tutuş, ağırlık dağılımı gibi unsurlar senin için ne kadar belirleyici?
Standartların biraz üzerinde yapıyorum. Bu aslında az önce sorduğunuz “olmazsa olmaz” gibi bir durum değil ama el yapımı kalemler, fabrikasyon kalemlere göre bi tık büyük olabiliyor. Bu; kalemin el yapımı olduğuna dair karine gibi bir şey. Hep böyle değil ama genelde standardın çok az üzerinde kalemler yapıyorum. Ağırlık dengesi konusunda da, metal aksam “henüz” çok fazla kullanmıyorum ama gümüş-bakır kullandığım kalemlerde yüzüğün alt kısımlarda olmasına, dip kısma çok yakın olmamasına özen gösteriyorum.
Seri üretim yapan büyük markalara kıyasla, el yapımı kalemlerin en büyük avantajı ve dezavantajı sence nedir?
Üretim kapasitesi derim. Büyük markalar benim aldığım malzemenin 1000 katını tek celsede alıyorlar. Üretimin önemli bir kısmını “cnc” makinalar ve diğer aletler hallediyor. Ve 1 kişi yerine yüzlerce kişi ile çalışıyorlar. Vanagas markasında; üretim, satış, pazarlama, idari işler, muhasebe, müşteri hizmetleri, aklınıza gelebilecek her pozisyondaki yetkili kişi benim. Dolayısıyla ben ayda maksimum (avukatlık olmasa dahi) 100 kalem üretebilecekken, fabrikalarda dakikada 100 kalem çıkıyor.
Avantajı mı? Bunu anlamak için bir Vanagas Pen kullanmalısınız 🙂
“Kendime özel bir kalem yaptırmak istiyorum” diyen bir müşteriye süreci nasıl anlatıyorsun? Tasarım aşamasından bitmiş ürüne kadar hangi adımlar izleniyor?
Bu isteme cevabım genelde müşterinin kalemi ne için alacağını sormamla şekilleniyor. Yani bu özel kalemi gerçekten kendisine mi, yoksa çok sevdiği, saydığı bir kişi için mi yaptırmak istediğine, malzeme isteğine göre birkaç tasarım hazırlayıp içinden seçmesini sağlıyorum.
Ürünlerin fiyatlandırmasını yaparken en çok zorlandığın konu ne oluyor? El emeğinin karşılığını verebildiğini düşünüyor musun?
Açıkçası emeğimin karşılığını aldığımı düşünüyorum. Fiyatlandırmamı da piyasa koşullarına göre değil, kalemin değerine göre yapıyorum. Kalem piyasasına aşina olmayan birisi için bizim “Bu ucuz, bu pahalı” dediğimiz iki kalem de pahalı geldiği için kalemlerimi, kıymetimi bilen insanlarla buluşturmayı daha çok seviyorum.
Ahşapla mı çalışmayı daha çok seviyorsun, yoksa reçine gibi modern malzemelerle mi? Hangisi daha çok “senin imzanı” taşıyor?
İkisinin de yeri başka benim için. Yaparken ahşapla çalışmayı elbette daha çok seviyorum. Ama müşteriyi fethetmek için de akriliğin cazibesini sonuna kadar kullanıyorum 🙂
Kalemlerinde belirli bir “tarz” oluşturduğunu düşünüyor musun? Mesela bir kaleme bakıldığında “Bu onun işi” denebilir mi?
Bu çok güzel bir ayırt edicilik unsuru olsa da henüz Vanagas’a ait böyle bir ayırt ediciliği yakalayabildiğimi söylemem zor. Tarzlarını beğendiğimden değil, beğendiğim ya da bana hitap etmeyen bir çok el yapımı kalemi başka birinin elinde gördüğümde, yapan ustasını yüksek ihtimalle doğru tahmin ediyorum.
Bir kalem üretiminde seni en çok tatmin eden an hangisi oluyor? Son cilayı atmak mı, ilk yazıyı yazmak mı, yoksa müşterinin o kalemi eline alış anı mı?
Ben her kalemi yaptığımda aynı mutluluğu yaşıyorum ama yaptığım kalem eğer müşteriye kargo ile gidiyorsa; kargoyu gönderdikten sonra ilk tebrik ve teşekkür mesajı için heyecanla beklemeye başlıyorum 🙂 Hatta kargo uygulamasından kalem ulaşmış mı henüz yolda mı diye günde iki kez kontrol ettiğim oluyor. Ben sanırım kalemi tamamladığımda zaten mutlu olduğumdan, benim için geri dönüşü beklemek daha heyecan verici oluyor.
Kalem üreticisi olarak gelecekte neyi başarmış olursan, “Tamam, artık içim rahat” dersin? Hedeflerin neler?
Bu soruya cevap verememek bence “el yapımı ürün” üreticilerinin ortak sorunu ya da temennisi diyebiliriz. Çünkü bu soruya verdiğim cevap, her yeni ürünümle, her yeni kalemimle, denediğim her yeni tarz ile yeniden şekilleniyor. Yani “Tamam, artık içim rahat” diyemeden, sürekli farklı şeyler deneyerek ilerlemek bence bu yolculuğun en güzel kısmı.
Son olarak, bu işe gönül vermek isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen birine tek bir tavsiye verecek olsan ne olurdu?
İzleyebildikleri kadar yapım videosu izlemelerini ve yanlış, kötü de olsa vazgeçmeden denemeye devam etmelerini tavsiye ederim. Benim kalemciliğe ilk başladığım 2021 yılında, kalemi tam bitirirken kırma oranım 1/3 civarındaydı. Ama sonunda el alışıyor; kırılma ihtimaline de sen alışıyorsun. Bir şekilde azminin karşılığını alıyorsun.
Konuşmanın sonunda bir hatıra fotoğrafı çekilmeyi ihmal etmiyor ve podcast, vlog çekeceğimiz tarihe karar veremeden dağılıyoruz. Vanagas Pen’in kıymetli işleri var. Soğuk kış gecelerinde asıl işi olan avukatlıktan kalan zamanlarında ne kadar uğraş verdiğinin yakinen şahidiyim.
