Öğretmen olarak atandığım ilk günlerde neye ihtiyacım olur diye düşündüm. Deri bir çanta. Bir numaralı ihtiyaç. Not defterleri, çok önemli. Ve birkaç ürün daha… Fakat bu ihtiyaçları (ya da hevesleri diyeyim) tamamlayacak yegane ürün şık bir dolma kalemdi.
İşte bu arayışın neticesi olarak kendimi İstanbul’a attım ve Yeni Zaman Kırtasiye’yi buldum. Ne alayım, dediğimde birçok kalem gösterdiler bana. Benim ilk tercihim ise Pelikan oldu.
Gel zaman, git zaman 15-16 kalem daha ilave ettim. Bu bende hep olur. Bir dolma kalem gördüğümde kalp atışım değişir. Fakat artık döviz kurunun getirdiği pahalılaşmadan ötürü yeni kalem almıyorum.
En son Oxford’da bir kalem dükkanına girmiştim de hangi kalemi elime alsam Sterlin’i TL’ye çevirmemle kalemi tezgaha bırakmam bir olmuştu.
Eldeki kalemlere iyi bakmaktan başka bir yol yok şimdi benim için. Kaleme iki türlü iyi bakılır. Birinci ve en önemli yol, yazmaktır. Bir defterin sayfasıyla buluşmayan kalemin gözyaşı kurur, akmaz olur. Hasretlik böyle bir şey…
Sonrasında ise kalemleri özenle söküp, temiz bir su ile temizlemek, akabinde kurumaya bırakmak gerek. İçerisine su çekmemizin hemen ertesinde mürekkeple doldurmak tavsiye edilmez.
Her derdin bir şifası var. Kalemin şifası da yazmak. Ve zaman zaman temizlemek. Daha büyük sıkıntısı olan kalemler için ise -Allah uzun ömür versin- Murat Ustanın kapısını çalmak gerekir.