Zaman zaman geriye dönüp baktığımda bazı anıları yaşandığı şekliyle hatırlamakta zorluk çekiyorum. Bazen zamanlar, bazen isimler yer değiştirebiliyor. Bazen de hikayede ufak tefek oynamalar oluyor. Zihnimiz anıları yoğura yoğura en güzel, en hatırlanmaya değer hâle getiriyor vakit geçtikçe. Yaşandığı gibi hatırlansa çoğu şey, geçmiş zamanların yükü hiç inmezdi omuzlarımızdan. Anılar güvenli bir liman, sığınılacak bir...
Ev ararken emlakçılardan olabildiğince uzak durmaya çalıştım. Mümkün mertebe “sahibinden” olmasına dikkat ettim bakacağım evlerin. Fakat yolum elbette emlak danışmanlarıyla kesişti. Küçük bir ofiste daha ne istediğimi bile sormadan “elimde tam senlik bir daire var” diyerek konuşmaya başlayan, tabir yerindeyse “keloğlanı prenses yapmaya” çalışan abilerimizi hayretle izledim. Hadi, dedim, göster bakalım daireyi! Öyle bir övdü...
Kastamonu’da yaşadığımız üç yılın son ikisinde Küre’ye her gün Kastamonu merkezinden yol aldık. Yol 60 kilometrenin biraz üzerindeydi. Daday yolu sapağından, Küre’ye. İlk zamanlar ellerimize birer kitap alıp yolu başlarımızı kaldırmadan tamamlıyorduk. Her gün ayrı bir mevsimin izlerini taşıyan, yazdan, güze; kıştan, bahara dönen tabiatın içinden geçip gidiyorduk Küre’ye. Yol boyunca okuyorduk. Okumak güzeldi. Ama...
George Orwell tarafından kaleme alınan Hayvanlar Çiftliği, Edebiyat tarihinin en ünlü politik hicivlerinden biri. Çiftlik hayvanının, kendilerini sömüren çiftlik sahibi Mr. Jones’a karşı ayaklanıp çiftliğin yönetimini ele geçirmesinin öyküsü.İlk okuduğum George Orwell kitabıydı. Sonrasında kardeşimden ödünç aldığım 1984 [ki halen geri istiyor utanmadan 🙂 ] ve diğer kitaplarıyla devam ediyor okuma listem.CAN YAYINLARI Hayvan Çiftliği...
Çocukluğumdan hatırlıyorum, sabah namazının peşinden Tosya’ya doğru yola çıkışımızı. Belki iki – üç ayda bir… Yola çıkıyor, Bolu Dağı’nda kahvaltıya oturuyor, öğlen vaktinde de Tosya’da Muhtarın Yeri’nde kuyu kebabına yetişiyorduk. Beni ilgilendiren kısmı bu kadardı. Babam içinse Tosya, esnaf arkadaşlarını ziyaret etmek, yeni model kapıları beğenmek, kontraplak ve başka başka ürünleri seçip sipariş vermekti. Tabi...
İlkokula başladığım zamana denk geliyor dükkana çırak yazılışım. Hafta içlerinde düz ve eğik çizgi çekmeyi, hafta sonlarında da dükkanda kapılara çıta çakmayı öğrendim. Her tamamladığım çıta takımı için alacak defterime okulda öğrendiğim gibi çizik çekiyordum. Her çizik kaç kuruşa karşılık geliyordu, hatırlamıyorum. Ama babama defterimi götürdüğümde, emeğimin karşılığını fazlasıyla alıyordum. Torpilli çıraktım, anlayacağınız. Okul ve...
Elime geçen ilk kitaplar, teyzem ve halalarımın gençliklerinde okudukları romanlardı. Bilhassa teyzem, notlar tutarak okumuştu. Kitabı açan, genişleten yorumlardı. Ben okurken ise sayfa kenarlarını kıvırmaya kıyamazdım. Notlarımı sonra sonra tutmaya başladım. Benden iz olmazsa, bana ait olmazdı ki? İlkokulda babamın elimden tutup götürdüğü kitapçıda kapağını beğenip de aldığım kitap, okuma serüvenimin yönünü belirleyecekti, henüz farkında...
“Sevgili dost…” diye başlıyor Ali Ural’ın Posta Kutusundaki Mızıka kitabı ve devam ediyor: “Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır. Zarf mahremiyettir, mahrem olmasa da satırlar. Bir köşeye çekilinir, yalnız okunur mektuplar.” Okumak kadar, yazmak da mahremiyet ister. Hatta öyle ki, zihnimizi işgal eden kişilerden ve olaylardan da müsaade istemek gerekir. Kelimelerin de ödünç...
Kastamonu toprakları milattan öncesine dayanan tarihiyle yerin her aşamasında bizlere başka başka medeniyetlerin izlerini sunan bir şehir. Nereyi kazarsanız başka bir tarih dönemine denk geliyorsunuz. Kazmaya da gerek yok. Bir sokaktan geçerken yüzyıllar aşabiliyorsunuz.Küre de Kastamonu’nun tadına doyulmaz bir ilçesi. Söylenen o ki, Paflagonyalılardan beri yaşanılan, maden kaynaklarından dolayı da hep gözde olan bir belde....