Yürümek bahsiyle alâkalı birkaç yazı yazmadan evvel blog sayfaları ve kitap yaprakları arasında dolanayım dedim. Vurucu bir ilk cümle belki. Yahut yaptığım kısalı uzunlu yürüyüşleri anlamlandırma, beylik bir kalıba oturtacak aforizma belki. Ekseriyetle yürüyüşü yalnızlıkla bağdaştırmışlar. Hele bir dergide rastladığım; “yürürken her köşe başında kendisiyle karşılaşıyor insan,” ifadesi pek hoşuma gitmiş ve sağlık olsun, diyerek attığım adımlara bir başka anlam yükleyebilmeme vesile olmuştu. Oldum olası yürürüm. Yürüyüşlerimin kilometresini, adım sayısını akıllı ürünler çıkalı hesaplıyorum. Ondan öncesi rüya nerede biter, dermanım hangi noktada kesilirse. Kocaeli’de, bilhassa İzmit’te adım atmadığım sokak kalmamıştır. Bugün yürüdüğüm yolların köşebaşlarında o sokağa yıllar evvel adım atmış Hasan’ın izlerine rastlıyor olmak zamanda yolculuğa çıkarıyor beni. Ve bu zaman yolculuklarının lezzeti, yürüyüşün asla spor salonlarındaki yürüyüş bantlarında yapılmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Nihayetinde yürüyorum. Aklım bazen bir kelimeye takılıyor kilometreler boyunca, bazı zamanlarda ise bir âna. Buna ben karar veremiyorum.
Eskiden ıssız yollarda, dağ başlarında yürümeyi severdim. Başıboş köpek sürüleri bu keyfi elimden aldı. Can tatlı. Evimizin yanıbaşında Kocaeli Kent Ormanı var ancak kime sorsam, adım atmamam gerektiğini, başıboş köpeklerin ne yapacaklarının kestirilemediğini, söylüyorlar.
Yürümek için en sağlıklı güzergâhların başında Seka Parkı geliyor. Bir yanda İzmit Körfezi, diğer yanda ise yemyeşil Seka Parkı. Bir ara İstanbul sınırından başlayıp İzmit Körfezi çevresinden bir yay çizerek denizi hiç kaybetmeden Karamürsel’e kadar yürüyebilmeyi hayal etmiştim. Öyle kaldı.
Ailece yürünebilecek güzergâhları bulmak kolay iş değil. Kötü zamanlara denk geldik. Allah, iyilerle karşılaştırsın.
Elbette dağları, engebeli arazileri canım çekiyor ama Seka’da yürümeyi de seviyorum. Hafta içi, iş çıkışlarında fevkalade bir güvenli yürüyüş rotası oluyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin arkasındaki araç park alanında başlayan yürüyüşüm Plajyolu’nun oradaki Federal Mogul fabrikasının bitiminden dönerek yürüyüşümün başladığı noktada nihayet buluyor.
Gidiş, geliş 12 kilometreyi biraz geçiyor. Kaç bin adıma tekabül ettiğine dikkat etmedim. Yol üzerinde dinlenmek, ihtiyaç molası vermek, bir şeyler atıştırmak, denize ayaklarınızı sokmak, çimlerde yuvarlanmak için epeyce müsait alan var. Seka Parkı’nda keşke gece konaklayabilmek, kamp yapabilmek için bir alan olsa ancak kampçı arkadaşlar moğol ordusu gibi adım attıkları yerleri talan ettikleri için belediyeler eskiden göz yumdukları gece kamplarına artık müsaade etmiyorlar.
Zaman zaman yürüyüş rotalarımı paylaşacağım. Bu beni yürümeye teşvik eder diye umuyorum.
Hadi beylik bir cümleyle yazıyı sonlandırayım: “Yürümezsen yol içinde birikir.”







