İlkokula başladığım zamana denk geliyor dükkana çırak yazılışım. Hafta içlerinde düz ve eğik çizgi çekmeyi, hafta sonlarında da dükkanda kapılara çıta çakmayı öğrendim. Her tamamladığım çıta takımı için alacak defterime okulda öğrendiğim gibi çizik çekiyordum. Her çizik kaç kuruşa karşılık geliyordu, hatırlamıyorum. Ama babama defterimi götürdüğümde, emeğimin karşılığını fazlasıyla alıyordum. Torpilli çıraktım, anlayacağınız.
Okul ve dükkan işleri hep birlikte ilerledi. Müşteri/misafirin dükkana adım atıp çayımızı içmesiyle başlayan, siparişlerini tamamlayıp teslim ederken evinde içtiğimiz çaya kadar geçen süreci; pazarlığı, anlaşmayı, üretim sürecini, teslimatı, helalleşmeyi ve aradaki çek, senet, kart gibi esnafı zora sokan bankacılık işlerini… Hepsini adım adım gördüm, kavradım. İşin sonunda esnaf oldum, çıktım.
Bu sırada okulum da bitti.
Babam hep şunu derdi: “Esnaflık altın bileziktir oğlum. Başka bir meslek seçeceksen bile esnaflığın faydasını o meslekte muhakkak görürsün.”
Öyle de oldu. Okul bittikten ve askerliği tamamladıktan sonra KPSS sürecini de atlatarak öğretmen olarak atandım. Esnaflık demek, çoğu sorunu bir bardak çayı yudumlarken çözebilmek demek: “Hadi bir çay söyle de halledelim şu işi…”
Velhasıl… Öğretmenliğin insan hayatına temas eden bambaşka bir iş olduğunu ama öğretmenlik sorumluluğunun yanında okulun iş ve işleyişiyle alakalı olarak bir esnaflık tecrübesinin de gerekli olduğunu gözlemleme imkânı buldum.
Öğütleriyle yolumu açan babam, ilk öğretmenim oldu. Annemden sonra, elbette 🙂
Vaktim oldukça dükkana uğruyor ve bilhassa çay saatlerini kaçırmamaya dikkat ediyorum. Çam ve köknar kokularının birbirine karıştığı atölyede “hey gidi günler…” diye geçmişi yâd ediyorum. İlk okulumdu çünkü bu atölye.
Bu atölye benim 7 yaşımdır. İlk çivi çakışımdır. “Harçlık değil, haftalığımı istiyorum” deyişimdir. Çam kokusudur, köknar kokusudur. Saçımın başımın ağaç talaşı oluşudur. Marangoz atölyesinden bilgisayar laboratuvarına uzanan meslek yaşamımın başlangıcı, ilk gözağrımdır.
Babamın hakkını ödeyemem. İlk öğretmenim, annemin hele… Öğretmenlerimin de… Necmiye öğretmenim meselâ… Liste uzar gider.
Yazıyı Nurettin TOPÇU ile nihayete erdirelim o vakit:
“Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsî tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir. Muallime değer verildiği, muallimin hörmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır. ‘Babam beni gökten yere indirdi. Hocam beni yerden göğe yükseltti’ diyen İskender, muallimi anlamıştır.”
Öğretmenler günümüz kutlu olsun… Nice sorunla karşılaşıyor olsak da öğrenmeye ve öğretmeye devam edeceğiz. Bir mesleğin değil, bir inancın ve sorumluluğun sahipleriyiz.