İzmit Demiryolu Caddesinde Geçmişe Yolculuk

Eski Demiryolu Caddesi’nden yâni İzmit’in göbeğinden tren yolunun geçtiği zamanlar benim çocukluğuma rast geliyor. Trenin gelişini evdeki avize taşlarının sallanmasından anlardık. Avizeler evdeki erken uyarı sistemiydi. Misafirler deprem oluyor zannederlerdi taşlar sallandığında. Onların şaşırmasına şaşırırdım. Çünkü bizim için “günün fark edilmez ayrıntıları” arasındaydı tren sesi yahut avize taşlarının sallanması.

17 Ağustos 1999 depreminde avizeler insanların üzerine devrilince ne kadar lüzumsuz ve insan hayatına kasteden bir aksesuar olduğunu anlamıştık acı tecrübelere dayanarak.

İzmit’in merkezinden tren geçerken ve henüz İzmit bu kadar genişlememişken herkesin herkesi görebildiği yer ise Fethiye Caddesi idi. Uzak ilçelerden şöyle bir turlamak yahut birbirleriyle buluşmak için minibüslerle İzmit’e gelenler Fethiye Caddesi’nin alt kısmındaki bankanın önünde beklerlerdi birbirlerini. O köşedeki bankanın önünde kim bilir kaç kere birini beklememe rağmen ilk defa geçen hafta bankaya adım attığımı bu yazıyı yazarken farkediyorum. Ev telefonuyla haberleşir ve bankanın önünde buluşmak için sözleşirdik. Bütün şehir orada buluşurdu. Öyle ki bazen insanlar o kalabalıkta birbirlerini bulmakta zorlanırlardı. İnsanın birini “ekmesinin,” ağaç etmesinin özrünün zor olduğu zamanlardı.

Çok eskilerden bahsetmiyorum. Cep telefonları hayatımıza gireli ne kadar oldu? Nokia liseye başladığımda 3310 telefonunu çıkarmıştı.

Tam yirmi beş sene geçmiş bahsettiğim zamanların üzerinden.

Şimdilerde İzmit merkezine gitmem gerektiğinde arabamı maalesef yıkılmaya terk edilen Real AVM otoparkına bırakıyor ve eski demiryolu caddesi üzerinden Fethiye Caddesine doğru yürüyor ve işlerimi hallediyorum. Hatta dönüş yolunda yürüyüş yolunun sonundan Acısu parkına doğru çıkıp şöyle bir cevelan ederek ikizliçeşmeye kendimi atıyor, bir bardak turşu suyu içiyor, oradan lise sonrası ve üniversite yaşamım boyunca kesik kesik gittiğim, asla istikrar sağlayamadığım ancak halen gözümde tüten Çınar Spor Salonu’na göz atıyorum. 1986 senesinde açılmış spor salonu halen varlığını sürdürüyor. Çok oyalanmadan yürüyüşüme devam ediyorum.

O tarihlere gitsem Belsa Plaza’nın altında tavuk döner yer, bir iki saat de internet kafede vakit geçirirdim muhakkak.

Arabaya vardığımda beş-altı kilometrelik değil, 20-25 yıllık bir yol katetmiş olarak tamamlıyorum günü.

Yaşım ilerledikçe daha sık yapıyorum geçmiş zaman yürüyüşlerimi.


My New Stories