Evren Soyuçok ve ben iki eski blogger’ız. 2000’lerin başında kolları sıvamış, zaman içerisinde farklı mecralarda düzenli/düzensiz yazmışız. Tanışmamız için ise 2020 senesini beklememiz gerekiyormuş.
Bloggerlık müessesesi altın dönemlerini gördü ancak epeydir yerini sesli ve görüntülü paylaşım mecralarına bıraktı. Bunu “kan kaybetmek,” olarak görmeyi doğru bulmuyorum. Okumaktansa görmek, dinlemek, daha cazip geliyor. Biz dahil.
Biz “bloggerlar” ise video ve podcast paylaşım mecralarını yoğun şekilde kullanıyor olsak da blog müessesini ayakta tutabilmek adına hem yazıyor hem de çalışmalar yürütüyoruz.
Evren’in ciddi çalışmaları var. Blog çalıştayı önemli bir çaba. Hatta en eski blogların olduğu (ve altı ay yazmayanların üzerini çizdiği, ocak dışı bıraktığı) listesine başka yerde rastlayamazsınız. Titiz bir çalışma.
Hem kendisine bir ağ kurmuş hem de bu ağı paylaşmış.
Uzun zamandır podcast çalışmaları yürütüyor.
Dallanıp budaklansa da çalışmaları, her yaptığı işin, projenin merkezine blogunu yerleştiriyor.
Ben ise çalışmalarımı daha çok okulda, öğrencilerimle yürütüyorum. Onları blog yazmaya yönlendirmenin yanısıra diğer ders öğretmenlerini, bilhassa edebiyat öğretmenlerini ödevleri blog sayfası olarak talep etmeleri için teşvik ediyor, teknik destek veriyorum.
Sözün kısası, hepimiz kendi yaşam alanlarımızda çaba harcıyoruz.
…
Bloggerlık bir müddet vlogger/youtuber olan genç arkadaşların nazarında, “bilgisayar karşısında daktilo, matbaa karşısında el yazması” muamelesi gördü.
Fakat yaptığı işin ciddiyetinin farkında olan “Yutupçu” arkadaşlar bile son zamanlarda konuşmalarını metne döküp bunu da video ile birlikte blog sayfasında paylaşmaya başladılar. Biliriz ki günün sonunda yazı kalır.
“Kışkırtma çelıncı” yahut “bitince yeniden doldurulabilen su matarası” videosu çekenleri kastetmiyorum elbet.
…
Şimdilerde Evren’in Süleyman Demirel Üniversitesi, İşletme Fakültesi ile yürüttüğü bir çalışma var. “İçerik Üretimi ve Yeni Medya” başlığıyla Zoom uygulamasını kullanarak altı kişiyle içerik üreticiliğini, blog, vlog ve bu iş modellerini masaya yatırıyor. Bu altı kişiden biri de benim.
Şimdiye kadar gerçekleştirilen konuşmalarda içerik üreticilerinin yaptıkları iş kadar kendilerini takip edenlerin nabzını da detaylıca tuttuklarını gözlemleyebiliyoruz. Bu da yeni medyanın, geleneksel medyadan farkını ortaya koyuyor. Sosyal mecralarda içerik üretenlerin geleneksel medyadan farklı olarak anında dönüt almaları mümkün. İstatistikler, tepkiler saniyeler içerisinde karşında. İzlenmeler, beğenmeler, hatta beğenmemeler… Acımasızca yapılan yorumlar da umuma açık.
Geleneksel medyada içerik üretenler için son kullanıcı/seyirci, ertesi gün masaya konacak reyting raporlarından ibaret. Fakat Youtube, Blog, Podcast alanlarına içerik üretenler anında tepki görebiliyorlar.
Yâni burası “er meydanı.”
…
İyi bir içerik üreticisi olmak kadar sıkı bir takipçi, ve sağlam bir psikoloji sahibi olmak da önemli. İzleyiciler geleneksel medya kanallarını TV karşısında izlerken bozduğu ağzını, hiç çekinmeden klavyeye döküyorlar. Henüz internet kullanımına dair etik değerler içselleştirilebilmiş değil.
Üzerinde derinlemesine çalışmalar yürütülmesi gereken bir alan, internet etiği.
…
Söz uzadı, bağlayalım… Ticari amaçlı yahut gelir kaygısı gözetmeden, kişisel bir çaba olarak içerik üreten bizler, aynı zamanda bir diğer içerik üreticisinin takipçisi/müşterisi konumundayız. İsteriz ki kaliteli içeriklerle daha fazla karşılaşalım.
Evren’in Süleyman Demirel Üniversitesi İşletme Fakültesi ile yürüttüğü proje vasıtasıyla içerik üreten arkadaşların kaliteli işler için verdikleri emeğe şahit oluyoruz.
Projeyi gerçekleştiren Evren Soyuçok ve SDÜ İşletme Fakültesi’ne teşekkür ediyorum.
“Biliriz ki günün sonunda yazı kalır.” Dijital kaosta yorulan zihinlerimizi dinlendirdiğimiz dijital mecra yine bloglar büyük çoğunluğumuz için. Bu, hem yazan hem okuyan taraf için de böyle. Başladığı noktaya dönüyor insan günün sonunda her işte. Yazıya da dönecek, dijital mecra nereye evrilirse evrilsin, bloglar bambaşka bir boyuta da erişse özünde yine yazmakla ilgili bir gerçeklik çıkacak kullanıcının önüne.
Bağırmadan, göstermeden, göze sokmadan içerik üretmenin en naif, en huzurlu ayağı gibi geliyor bana blog. Sadece “kendine yazmak”tan da ötesi artık blog yazarlığı. Değer de üretebilmeli, fayda da yaratabilmeli. Bu noktada yolumun seninle kesişmesinden dolayı çok mutluyum. Önümüzdeki haftalar YouTube’da ilk kez yüz yüze sohbet edecek olmamızın da ayrı bir heyecanı içerisindeyim 😉
YouTube üzerinden yapacağımız sohbetten bakalım kaç yazının ilk cümlesi çıkacak 🙂