Kastamonu’nun Küre ilçesine Bilişim Teknolojileri öğretmeni olarak atandığımda, elimde belgelerimle yokuşun ortasında kurulmuş Küre Çok Programlı Anadolu Lisesi’nin kapısından içeri girdim. Burası tercihlerime yazarken hakkında hiçbir şey bilmediğim ama “belki uzun yıllar çalışırım” diye umut ettiğim bir okuldu.
Okul müdürü Semih Çelebi, önce çayımı söyledi. Sonra ise önceki müdürün norm güncellemesi yapmadığını ve bir yıl sonra norm fazlası olabileceğimi anlattı. Öğretmenlikte bu şu anlama gelir: “Çok alışma buralara.”
Dağ Başında Bir Okul, Yeni Bir Hayat
Ormanlarla çevrili, yolunun sonu İnebolu’ya çıkan bu küçük ilçede çalışmak ilk başta kulağa zor geliyordu. Ama zamanla ormanın sessizliği, okulun kendi hâlindeki düzeni bana iyi geldi. Ne var ki belirsizlik sürüyordu.
Derken Milli Eğitim Bakanlığı, özel eğitime erişimin sınırlı olması nedeniyle bazı okullarda özel eğitim sınıfları açma kararı aldı. Bu sınıfların bazı meslek lisesi bölümleriyle ilişkilendirilmesi planlandı. Benim bilişim alanım, açılan özel eğitim sınıfıyla eşleştirildi. Bu sayede norm fazlası durumundan kurtuldum ve Küre’de kalmam kesinleşti.
İlk Dersin Sonunda Her Şey Değişti
İlk dersime girerken sadece bir görev duygusuyla sınıfa adım attım. Ama üç öğrencim, bana öğretmenliğin kitaplarda yazmayan taraflarını gösterecekti.
Bir öğrencim harfleri ve renkleri tanıyordu. Bazen yazabiliyor, bazen de ön sıradaki arkadaşına kalem batırmakla meşgul oluyordu. Sakinleştiği zamanlarda harika işler çıkarıyordu.
Bir diğer öğrencim tam anlamıyla süper kahramanlar evreninde yaşıyordu. Ne anlatırsam anlatayım, günü bir süper kahraman çıktısıyla kapatmak istiyordu. Boyuyor, kesiyor ve sınıfın dört bir yanına yapıştırıyordu. Dersimiz “İş Eğitimi” olduğu için bu yaratıcı enerjisini destekledim.
Üçüncü öğrencim, diğerlerinden çok farklıydı. Hafızası zayıftı ama dikkatliydi. Bugün sarı rengi öğrettiysem, ertesi gün “bu ne be?” derdi. Ama pazardan para üstünü yanlış verdiklerinde hemen anlardı. Ona bilgiler, günlük hayatın içinden örneklerle verildiğinde anlamlı hâle geliyordu. “Sarı” demek zorunda değildi; “güneş rengi” onun için yeterliydi.
Öğretmenlikten Öğrenciliğe
Zamanla anladım ki bu çocuklara bir şey öğretmek, eğitim-öğretimin yeniden yorumlanmasından geçiyor. Sabretmeyi, her bireyin farklı öğrenme biçimi olduğunu ve kalıpların her zaman işe yaramadığını öğrettiler bana.
Küre’den ayrılma vakti geldiğinde en çok özel eğitim sınıfımdan ayrıldığım için üzüldüm. Geriye dönüp baktığımda, “Ben öğretirim,” diyerek girdiğim sınıfta aslında ben öğrenci olmuştum.
Engelliler Haftası Yazısı Olacaktı, Olmadı
Bu yazı aslında Engelliler Haftası ile ilgili olacaktı. Ama başladığı gibi bitti; Küre’de başladı, Küre’de bitti. Belki Engelliler Haftası üzerine yazacaklarım başka bir yazıya kalır.
Ahmet Selçuk İlkan yazmıştı galiba şu satırları:
Ek: Engelliler Haftası ilçe programı sunucu metni:
