Bütün Yük Öğretmenlerin Sırtında

Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır.

Nurettin Topçu

Okullarımızın uzaktan eğitimle tanışmasının üzerinden neredeyse bir sene geçti. Başlangıçta ufak tefek aksaklıklar yaşansa da öğretmenlerimiz uzaktan eğitimde ciddi bir başarı düzeyini yakaladılar. Bu başarının yakalanmasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın desteği yadsınamaz. Bilhassa EBA’nın yeni sürece güçlü bir şekilde adapte olabilmesi işleri büyük ölçüde kolaylaştırdı.

Bunlar elbette ki alkışlanacak işler. Fakat en büyük alkışı bu işin yürütücüsü, sırtlananı, çilekeşi öğretmenlerimiz hak ediyor.

Sınıfta öğretmenlik yapmanın zorlukları var. 36 kişilik bir sınıf düşünün. Otuz altı ayrı insan, otuz altı ayrı hayal dünyası, otuz altı ayrı yaşam, omuzlarında hayatın kim bilir hangi yükünü taşıyan otuz altı kişi arasında mevsimleri, x ve y’nin hiç bitmeyen sorunlarını, öleli bin yıl olmuş insanların hayatlarını anlatıp duruyoruz.

Sınıfta ders anlatmanın kendi içerisinde zorlukları olsa da sınıf bizim mahrem alanımız. Orada öğrencinin tutumuna göre tavır alabiliyor, zaman zaman yaşadığımız iletişim kopuklukları ise süreç içerisinde telafi edilebiliyorduk. Bir gün aklı bambaşka yerlerde olan öğrenciyi ertesi gün derse bağlayabiliyorduk. Ve bir öğrencinin sınırlarını, sınıf kuralları çerçevesinde belirleyebiliyor, bazen sadece göz temasıyla öğrenciyi derse çekebiliyorduk.

Pandemi ile birlikte gelen yeni eğitim-öğretim sürecinde ise öğrencimizi otokontrolünü, kendi muhasebesini yapması noktasında teşvik edebiliyoruz ancak. Ve derste kalması için de dua ediyoruz.

Uzaktan eğitimi etkileyen sorunlar arasında bazı öğrenci velilerinin yeni dönemde nasıl bir rol oynamaları gerektiğini kavrayamamış olmaları da var. Uzaktan eğitim sürecinde veliler belki de ilk defa çocuklarının öğrenme süreçlerine bu kadar yakından tanıklık ettiler. Ve biz öğretmenler de her eve misafir olduk. Öğrencileri derste tutmaya çalışırken zaman zaman “zabıta ebeveynler” ile boğuşmak zorunda kaldık.

Sınıf biz öğretmenlerin mahrem alanı. Ve o mahremiyet alanı yerini halka açık bir canlı ders ortamına terk etti. Öğretmenler için bu adapte olunamayacak bir durum değildi ancak velilerin o çok merak ettikleri, “Whatsapp veli gruplarında” çekiştirdikleri sınıf ortamlarına dahil olmaları, hatta zaman zaman derse müdahil olacak şekilde sınırı aşmaları çoğu öğretmenin tadını kaçırdı.

Buna rağmen öğretmenler sınıfta verdikleri mücadelenin en az iki katını uzaktan eğitimde verdiler, vermeye de devam ediyorlar.

Bütün bunları şikayetlenmiş olmak için anlatmıyorum. Öğretmenleri rahata alışmakla itham eden fakat baltayı taşa vurduğunu anlayınca “ama benim babannem de öğretmendi, linç etmeyin beni” demek durumunda kalan adını anmaya gerek duymadığım şahsı dert ettiğimden dolayı da anlatmıyorum.

Bilgiye erişimin kolaylaşmasıyla öğretmen öğrenci için ana bilgi kaynağı olmaktan çıkarak daha çok bir rehber ve bilgileri organize eden kişi olarak görevini ifa etmeye başladı. Öğretmenlik mesleği dönüşüme uğradı.

Yine de kritik öğrenme dönemlerinde öğretmenlerin yerini hiçbir şey tutamıyor.

Öğretmen, zamanın gerektirdiği mesleki dönüşümünü kendi içerisinde sağlıyor. Kendisine yatırım yapıyor. Kısıtlı imkanlar içerisinde çaba sarfediyor.

Buna rağmen toplumda hak ettiği yeri edinemiyor. “Yatıyorsunuz, rahata alıştınız, çok kazanıyorsunuz…” türü saçmalıklarla boğuşuyor. “Bizim sayemizde maaş alıyorsunuz” diyen öğrenciler de çıkıyor.

Kaynağı ne bu ötekileştirmenin? Neden “asgari ücret şu kadarken siz daha fazlasını arıyorsunuz?” suçlamalarıyla karşılaşıyor öğretmen? Yok mu bir sahip çıkanı? Haber bültenleri her memur grubunun maaşını net yazarken öğretmenin brüt maaşını yansıtıyor ekrana. Sırf “öğretmen herkesten çok kazanıyor” algısını kaşımak için.

En başta kurduğumuz cümleyi sonda tekrar edelim: Öğretmen, sürecin, sistemin yükünü taşıyor. Velilerin teker teker evde tutmakta zorlandıkları evlatlarını otuzar, kırkar sınıflara alıp yeni bilgilerle donatıyorlar. Çok şey de istemiyorlar. Faydası olmayacak olanın bari zararı da olmasın istiyorlar.

Konu konuyu açtı, mevzu uzaktan eğitimden nerelere geldi.

Yazıyı Nurettin Topçu’ya ait, her evin duvarına asılması icab eden bir paragraf ile nihayete erdireyim. “Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsî tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir. Muallime değer verildiği, muallimin hörmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır. ‘Babam beni gökten yere indirdi. Hocam beni yerden göğe yükseltti’ diyen İskender, muallimi anlamıştır.”

Related Posts

Leave a Reply

My New Stories