Anadolu’da memurlar için ilk atama yerleri vardır. Küçük ilçelerdir, mecburi hizmet bölgeleridir ama hayatınız boyunca bir daha karşılaşamayacağınız güzellikte tecrübeleri size. Büyük şehirlere tayin olduğunuz zaman aklınız hep oralarda kalır. Küre benim ve birçok arkadaşım için böyle bir yerdi. Ekmeğini yedik, suyunu içtik, işimizi yaptık ve vedalaştık. Vedalaşırken şöyle bir düşündüm, Küre’de ne yapabildim, diye....
Kastamonu’da yaşadığımız üç yılın son ikisinde Küre’ye her gün Kastamonu merkezinden yol aldık. Yol 60 kilometrenin biraz üzerindeydi. Daday yolu sapağından, Küre’ye. İlk zamanlar ellerimize birer kitap alıp yolu başlarımızı kaldırmadan tamamlıyorduk. Her gün ayrı bir mevsimin izlerini taşıyan, yazdan, güze; kıştan, bahara dönen tabiatın içinden geçip gidiyorduk Küre’ye. Yol boyunca okuyorduk. Okumak güzeldi. Ama...
Kastamonu toprakları milattan öncesine dayanan tarihiyle yerin her aşamasında bizlere başka başka medeniyetlerin izlerini sunan bir şehir. Nereyi kazarsanız başka bir tarih dönemine denk geliyorsunuz. Kazmaya da gerek yok. Bir sokaktan geçerken yüzyıllar aşabiliyorsunuz.Küre de Kastamonu’nun tadına doyulmaz bir ilçesi. Söylenen o ki, Paflagonyalılardan beri yaşanılan, maden kaynaklarından dolayı da hep gözde olan bir belde....
Hafızasını kaybetmeyen, kadîm yapılarıyla, kim bilir kaç insanı yorgun omuzlarında taşımış hüzünlü sokaklarıyla, dünyeviliğe direnen bir şehir Kastamonu. Tarihin her ânına şahitlik etmiş, tarihle yaşıt bir şehir Kastamonu. Ve bu yaşanmışlığını sokaklarıyla, yapılarıyla açıyor insana. Şehir her adımda daha da derinleşiyor… Hafızasını kaybetmeyen, kadîm yapılarıyla, kim bilir kaç insanı yorgun omuzlarında taşımış hüzünlü sokaklarıyla, dünyeviliğe...