Yazma, günlük tutma, anıları kaleme alma bahsini önemsiyorum. Eli kalem tutan herkes kendi gözünden yaşamını, yaşadığı sokağı, mahalleyi, şehri, bir arada olduğu insanları edebî değeri olsun yahut olmasın, muhakkak yazmalı. Düşünün ki bir sokak başında dükkanı olan bakkal esnafı yazmaya başlasa olanı biteni, bir sokağın hafızası olur kaleme aldıkları.
Bizde anı yazma işleri genellikle “devletlülere” yakıştırılır. Karar alıcıların anıları yazılmıştır da kararların muhatabı olanlar pek kalem oynatmazlar. Yaşama kaygısı yazmanın önüne geçer.
Zaman zaman eski notlarla karşılaştığımda pek keyifleniyorum. Örneğin rahmetli dedem, Karadeniz ağzıyla konuşur ve konuştuğu gibi yazardı. Yazısı öyleydi ama yazdıkları ciddi konulardı. Genellikle alacak-verecek meseleleri. Verecek, demeyeyim. Borçlu kalmazdı. Esnaftı. Eski esnaf. Artık kalmadı öylesi.
Bir müşterinin hiç yüzünün kızarmadan yalan söyleyebildiğini esnafken gördüm. Ne fiyat söylesem “tamam, sıkıntı yok,” deyişinin ardında “ne yazarsan yaz fiyata, ne de olsa ödemeyeceğim” gizli düşüncesinin yattığını…
Dedem de kırk sene evvelinin borç defterini çıkarırdı. Zaman zaman da kişisel birkaç notu olurdu. Onlar alakadar ederdi beni. Çünkü pek anlatmazdı. İsterdim anlatmasını. Ata yurdu Trabzon’dan ekmek kavgasına, gurbete çıkışını. Evvelâ Çayeli’ne, oradan İzmit’e göçüşünü… Dinler ve yazardım. Olmadı. Ama yine de ufak tefek kırıntıları toplayıp, yazıyorum. Ben yazmazsam kim yazacak, kim hatırlayacak?
Zamanında diğer dedemin, rahmetli Mahmut dedemin zemin ahşapları gıcırdayan, 99 depreminde hasar gördüğü için yıkılan evinin olduğu boş arsaya baktığımda yeni evden, eski evin mutfağa açılan arka kapısının hayali gözüme gelmekle kalmıyor. Çocukluğuma da kapı aralıyorum. Bunu ben yazmazsam, kim yazacak, kim bilecek?
Şehrin yakınındaki köyler şehir genişledikçe birer birer merkez oluyorlar. Eski evler yıkılıp koca koca binalar yapılıyor. “Kentsel dönüşülüyor.” Eski olanın yüklendiği anlam artık sadece anılarda kalıyor. Biri yazmazsa yarın kim hatırlayacak?
Gölgesi yetecek aile büyüklerimiz bir bir göçüyorlar. Doğup büyüdüğüm sokaktaki, mahalledeki evler, insanlar değişiyorlar. Tanımak zorlaşıyor yüzleri.
Eskiyi anımsamak da güçleşiyor. Kapı komşum Demirci Ali eniştenin yüzünü anımsamakta güçlük çekiyordum, bir fotoğrafını görünce zihnimde canlandı yeniden. Ne güzel adamdı. Ben yazmazsam Ali enişteyi, kim yazacak?
Bu yazı böyle uzar gider. Bağlayayım: Defterlerim belki elden ele dolaşmayıp bir taşınma esnasında depoya kaldırılacak, oradan da yitip gidecek. Yine de yazmak, hatırlamak ve hatırlanmaktır.