Haluk Dursun Hoca’nın vefatının ardından Yeditepe Yayınevi tarafından basılan, defalarca okuduğum, her öğüdünü kulağıma küpe yaptığım “Gençlerle Hayat Bilgisi” kitabını öğrencilerime, genç arkadaşlarıma armağan etmek için yeniden aldım.
Haluk Dursun Hoca ile yüz yüze hiç karşılaşmadık. Okuduğum, izlediğim kadarıyla tanıyorum. Öğrencisi olmayı yahut kendisiyle çalışabilmeyi çok isterdim. Rahmet olsun…
Gençlerle Hayat Bilgisi, ince ince işlenmiş hayat bilgisi dersleriyle, kıymetli öğütlerle dolu. Bu yazıda birkaç cümlesini ve bir yazısını paylaşmak istiyorum, müsaadenizle…
*** Günlük politikalar, kısır siyasal çekişmeler sizi esir almasın. Başkalarının yapamadıklarını konuşmak yerine kiminle ne yapabileceğinizi araştırın.
*** Öğrenmeye ve öğretmeye doymayın. Ne olacaksanız olun, sakın “sıradan ve sürüden” olmayın!
*** Bana göre Türkiye’nin en önemli meselesi insan yetiştirmek yani millî eğitimdir. Dikkat ederseniz üniversite açmak, mezun sayısını artırmak gibi iddialı sözler sarf etmedim. Orta ve lise eğitiminden bahsediyorum. Sıradan ve sürüden olmayın, vasıflı, meraklı, özverili, bağımsız gençler yetiştiren bir sistemi kastediyorum. Bunu başarmanın en önemli ve tek yolu ise çok basit: Değerli, fedakar, okuyan ve kendini geliştiren yani idealist öğretmenler yetiştirmek; öğretmenlerin sayısını değil saygınlığını artırmak.
*** Büyükler güç ve yetki ellerine geçince onu bir oyuncak gibi görürler ve o zaman tehlikeli oyunlar oynarlar. Bu oyunların en tehlikelisi tarihi şehirlerde oynanan oyunlardır. Şehir üzerinde oynanan oynamak. Kenti sadece basit fiziki mekânlar olarak anlamak, topografyasının, felsefesinin derununa aşina olmamak. Sonra beceriksiz ve zevksiz ressamın tablo yapması ve onu sanat eseri zannetmesi gibi bir duruma düşmek.
*** Sıradan ve sürüden değil. Bir cemaate, partiye, gruba değil, doğrudan anavatanına gönülden bağlı.
…
KALEMSİZ KALEMİYYE
Ankara’da neredeyse bütün genç bürokratlar asla kalem taşımıyorlar. Hepsi maşallah telefonlara tabletlere yazıyorlar.
Bilen kaldı mı bilmem ama eskiden bürokrat sınıfına kalemiyye denirdi.
Devlet dairelerine de “kalem” adı verilirdi.
Bürokrat, önce “ehl-i kalem” olacak, eli kalem tutacak diye tarif edilirdi.
Sadece yazmak için de değil, zevk sahibi insanlar giyim kadar taşınan dolma kalemin de rengi, tipi, şekliyle bir tarz sahibi olurlardı.
Montblanc mı, yoksa Pelikan mı taşıyor merak edilirdi.
Pelikancıların son Mohikanı Allah selamet versin Nabi Avcı bakanımızdı.
Alamet-i farikası ceketinin dış cebine (mendil cebine) koyduğu yeşil kapaklı Pelikan dolma kalemi idi.
Ah bir de “sahib-i seyf ve’l-kalem” olanlar var ki, ne siz sorun ne de ben söyleyeyim…
…
Daha paylaşacak çok şey var elbette ancak kitaba verilen emeğe saygı duymak lâzım. Devamını okumak isteyen arkadaşlar kitabı alabilirler.
[…] noktada rahmetli Haluk Dursun’u anmadan geçmeyeceğim. Merhumun “Gençlerle Hayat Bilgisi” kitabında geçen Kalemsiz Kalemiyye yazısında geçen “Sadece yazmak için de […]
[…] Vazifeye başlayanın tarafını seçmesi mi bekleniyormuş acaba? Tam da bu mevzuya değinen “Kalemsiz Kalemiyye” yazısını alıntılamıştım. Ben Pelikan kalemlerden yana olurdum […]