Çocukluğumdan hatırlıyorum, sabah namazının peşinden Tosya’ya doğru yola çıkışımızı. Belki iki – üç ayda bir…
Yola çıkıyor, Bolu Dağı’nda kahvaltıya oturuyor, öğlen vaktinde de Tosya’da Muhtarın Yeri’nde kuyu kebabına yetişiyorduk.
Beni ilgilendiren kısmı bu kadardı. Babam içinse Tosya, esnaf arkadaşlarını ziyaret etmek, yeni model kapıları beğenmek, kontraplak ve başka başka ürünleri seçip sipariş vermekti. Tabi 40 yıllık dostluk ilişkileriyle sıkılaşmış bir alışveriş. Sözün senet olması diyelim…
Tosya memleketin geneline ve hatta dünyanın birçok yerine kapı satan, Kastamonu’nun ağaca şekil veren ilçesi.
Yıllarca gittim, geldim Tosya’ya. Tosya’dan ötesini de görmedim Kastamonu’da. Kocaeli’de de çokça Tosyalı komşum oldu. Tosya, Kastamonu’ydu benim için.
Askerlik kağıtları geldiğinde ise önce Kastamonu, sonra Konya çıktı bahtıma. Oh be!, dedim, nihayet Kastamonu’da Tosya’dan başka bir yeri de görmek nasip olacak.
2014’ün Mart ayında ailece düştük yola. İşti, okuldu derken askerliği epeyce ötelemiştim.
Kastamonu’ya vardığımızda şehirde vakit geçirme imkânımız olmadı. Bir esnaf lokantasında yemek yedik, bir de berbere uğradık. E asker traşı şarttı elbet.
Jandarma Alayı’na teslim olmak için Gölköy’e vardığımda alay girişinde “Yüksek Yüksek Tepelere” çalıyordu. Hayırdır, kınaya mı geldik? Anneleri ağlatmak için kurulmuş bir düzenekti belli ki.
Kastamonu’yu göremeden askeriyenin kapısına dayanmış olduk. Her biri 300 er’den 10 bölük. Teslim olmayanları düşersen neredeyse üç bin kişi bot bağladık. Meşhur YDS botları. Anlatmaya gerek yok, giden görüyor 🙂
Kastamonu’da Kastamonu’yu görmeden günleri geçirdik. Sadece Tosya ile andığım şehri, artık bir de sabah 5’te insanın içine işleyen, kemik titreten soğuğuyla da hatırlayacaktım.
Çarşı izni verdiler bir vakit. Doluştuk servislere. Şehirde şöyle bir turlarız derken tirit ve banduma yiyerek, bir de internet kafede eğlenerek günü devirdik. Akşam nasıl oldu, anlayamadan alay’a vardık.
Günler günleri kovaladı ve yemin törenini, sonrasında kapanışı yaparak otobüslerimize bindik. Kapanışta şiir okudum ama ne okumak! Sesim öyle kısık ki yanımdaki adam anlamıyor ne söylediğimi… Görev tevdi edildi bir kere, okunacak, dendi. Güzel bir anı olarak kaldı (:
Her günü hatırımızda yer eden güzel günlerdi…
Bak şimdi, bir şehir ile tanışma yazısı diye başladığım yazı askerlik anısına döndü.
Kastamonu ile ilk tanışmam askerlik vesilesiyse oldu ya, bir iki yer haricinde hiçbir yerini göremeden Konya otobüsünde buldum kendimi.
Sonrasında hep dedim, doymadım ben bu Kastamonu’ya, diye… Bırak tanımayı, tanışamadık bile, dedim her sorana. Meğer köprüsünden geçen, suyundan içen yine gidermiş şehre. Kısa kalan, uzun yaşarmış bir dahakine…
Gittim mi? Gitmek ne demek, 3 senemi verdim, doya doya yaşadım.
Ondan da başka sefere bahsedelim artık.
Gündemi takip ediyor ama anıların serin gölgesinde geçiriyorum ömrümü. İyi oluyor.