Sakarya Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi kantini pek meşhurdu. İİBF kantiniyle yarışırdı. Aynı kulvarda değil elbet.
TEF binasına giren ilk iş kantine atardı kendini. Haluk abi çayı doldururken “54 az, çaylar tazeee” diye haykırırdı. Veli dayı da o sıra ızgaradaki tavukları ekmeğin arasına doldururken muziplik yapacağı öğrencilerin ekmeklerine bolca acı biber saklardı. Oturup izlerdi sonrasında, kimin gözünden ne kadar yaş geliyor diye.
Çayını, ayranını alan, ekmeğini alan kendisine kantinde bir masa bulurdu. Tercihen akvaryum kenarlarına. Balıklara kuşbaşı tavuk ızgara atan dahi olurdu.
Benim yerim ise kantinin dışındaydı. Dışarı çıkınca sağ tarafta bir bank vardı. Oraya oturur, saati beklerdim. Kartepe’nin ve Sapanca Gölü’nün üzerinden güneşin batma saatini. Dostlar gelirlerdi o ara. Laflardık. Sohbet çoğu zaman yaz okuluna kaç dersin kalacağı üzerine olurdu.
Kar yağarken de güzeldi manzara, yağmurda da. Açık havalarda ise en güzel memleket köşesi…
Sakarya Üniversitesi’nin en güzel yanı, Sapanca Gölü’ne Esentepe’den bakıyor olmasıydı. Fakat en iyi manzara evvela kütüphanede, sonrasında Teknik Eğitim’deydi. Tam olarak o oturakta.
Mezun olurken tarih düştüm bir köşesine. Çok sonraları fakülteye gittiğimde bizim fakülte mühendislik binasına dönüştürülmüştü. Bank da yerinde yoktu. Anılarda yerlerini korumaya devam ettikleri sürece var olmaya devam edeceklerdi. Gecenin bu vaktinde anılar düştü peşime, bak şu işe.