Odanın duvarını kaplayan kitaplığımın önünde duruyorum.
Çocukluk yıllarımdan itibaren evimde bir kütüphanem olması için çabaladım. Bilhassa şiir kitaplarının raflarımı doldurmasını istedim. İlk kez bir kırtasiyeye girip şiir kitabı almak istediğimde ilkokuldaydım. Elinde olan tek şiir kitabını almıştım: Erzurumlu Emrah’ın şiirleri.
Şiir kitaplarını asırlarına, daha yakın zaman şairlerini ise yıllarına, dönemlerine ve anıldıkları akımlara göre ayırıp dizmek keyifli bir uğraştı. Ve tekrar tekrar okumak. Her kitapta, her rafta bir dönemin kapısını araladım kendime.
Başlarda böyle düzenli değildim. Lise yıllarımın başında; henüz kitaba ulaşmanın benim için şimdiki kadar kolay olmadığı zamanlarda kıyıda köşede bir şiire, hiç değilse birkaç mısraına denk gelsem derhal şairi tanımaya ve kitaplarını almaya çalışırdım. Ulaşmak için birkaç haftamı harcadığım kitaplar biraz daha kıymetliler sanki.
Taşındıkça, evin nüfusu arttıkça… Bir şeyler değiştikçe hayatımızda, beklenmedik değişiklikler de kapımızı çalabiliyor.
Bir süre önce çalışma masamdan oldum. Yakın zamanda da kitaplık değişebilir. Hatta el değmişken kitaplarımın bir kısmını köydeki eve taşımam gerekebilir.
Kitaplarımın yanıbaşımda olmasına alışkınım. Azalmasından değil, artmasından yanayım.
Askere giderken bakmıştım aynı gözle kitaplık raflarına. Bir de Kastamonu’ya tayin olduğumda. Aklımdaki soru şuydu: yanımda hangi kitapları götürmeliyim, hangisini geride bırakmalıyım?
Konuyu dallandırayım. Bir diğer deyişle konu konuyu açmış olsun.
Askerliğimin acemi birliğine elimde Beş Şehir, Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Huzur vardı. Askerliğimin ilk dönemini Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayırmıştım.
Sonrasında Konya’ya gitmek üzere yola çıktığımda ise Ankara’da bir gece konaklayıp Dost’tan epeyce yolluk almıştım.
Küre’ye gidecekken yine kitapların karşısına geçmiş ama işi hiç uzatmadan şairlerden bir seçkiyi koliye yerleştirmiştim. Kastamonu’nun ilk ayları şiirdi benim için. Ormana, İnebolu yoluna ve yatılı bölge okuluna bakan; nispeten ıssız bir manzarası olan, sisten çoğu vakit ne yolu ne de okulu görebildiğim penceremin önünde ömrümün en verimli okumalarını yaptım ve yazdıkça yazdım…
Şiirlerin yanına bir de Ferit Develioğlu sözlüğünü ve Kubbealtı’nın Misalli Sözlüğünü ekledim. Kelimelerin izini internetten, sanal sözlülerden sürmekten oldum olası haz alamadım. Şiirleri de internet sayfalarından okuyamam. İllâ elimde olmalı.
Velhâsıl, şimdi yine kitaplığın karşısından duruyorum. Bakalım kitaplarımın bir dekorasyona kurban gitmesini ne kadar geciktirebileceğim.