Yıllar yıllar evvel, henüz Instagrammer, Youtuber kavramları hayatımızı işgal etmemiş, internette çelınç videolarına maruz bırakılmamış ve Ezel’in başladığı ve CNBC-e dizilerini takip ettiğimiz, Nokia cep telefonlarını kullandığımız vakitlerde, sonradan adına sosyal medya diyeceğimiz mecralar hayatımıza daha yeni yeni dahil olmaktalardı.
Facebook orta yaş üstünün işgaline uğramamış, bizler de orta yaşlı addedilmemiştik.
10 seneden biraz fazlası… Youtuberlık müessesesinin kurulmadığı, bu alanlarda para kazanabilmenin yolunun açılmadığı, Google ürünleri ile Gmail’in senkronize olmadığı zamanlarda… Youtube ile tanışmış, hatta video bile yüklemişim. Muhtemelen Hotmail yahut Yahoo maillerinden biriyle açmışım üyeliği. Belki de Mynet. Sağdan soldan bulduğum videoları yüklemişim. Fuat Saka, Kazım Koyuncu videoları da var, üniversiteye gelen konuşmacıların Nokia n73 ile kaydettiğim videoları da…
Miş’li geçmiş zaman kullanıyorum daha çok. Haberim yokmuş gibi gelişen olaylar sanki.
Yapmışım, etmişim, yüklemişim ama işin sonunda hesabı da kanalı da unutmuşum, gitmiş…
Öylece bırakmışım.
Fakat ben bıraksam da mâlum, internette kaybolmak zor iş. Ben Gmail öncesi dönemde kurduğum Youtube hesabımın şifresini dahi unutmuşken, yüklediğim videolar milyonlarca izlenmiş, binlerce kişi de “kanalıma abone olmayı unutmamış.” Benim ise bundan hiç haberim olmamış.
Günlerden bir gün… Konya’nın Ilgın ilçesinde, asker ocağındayken, kaçak göçek cep telefonu kullanmaya, komutanlara yakalanmamaya çalışırken telefon yakalatıp hafta sonu iznimi yakmama sebep olan bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Yukarıda bahsettiğim “Gmail öncesi Youtube dönemi” kanalıma yüklediğim bir videoyu kaldırmamı, aksi takdirde yasal süreç başlatılacağını belirten bir konuşma. Fakat durumumu, askerde olduğumu izah edip, hele bir tezkereyi alayım, ilk iş hallederiz, deyince, mevzu tatlıya bağlandı.
Tezkereyi aldıktan sonra meseleyi çözmek için Youtube’a girdim ama eski çamların bardak olduğunu, işlerin öyle eskisi gibi olmadığını gördüm. Gmail öncesi dönemden kalan, yâni Milattan Önceki Dönem’e ait hesaplar arafta bırakılmış, hesaplara ulaşabilmek içinse kullanıcı adı ve şifrenin hatırlanması gerektiği, şifre hatırlatılmasının da yapılamayacağının bilgisi ilgili sayfaya iliştirilmiş.
Öylece kaldı mesele.
Ta ki bugün benimle yeniden iletişim kurulana kadar.
Yine yıllar evvelki mesaj içeriği…
Bu sefer çözeceğim bu işi, dedim ve oturdum bilgisayar başına. Tarih boyunca kullandığım, hatırlayabildiğim bütün şifre kombinasyonlarını denedim. Yok, yine olmadı. Ne yazdıysam başarılı olamadım, hesabı açamadım.
O Youtube hesabıyla alakalı hak iddiasında bulunabilmem için şifreyi hatırlayabilmem gerekiyor. Aslında mevzu benden de çıkmış. Hesap, sahipsiz kalmış. Fakat rahatsızlık verici bir durum. Dün sorun olmayan, bugün telif hakları meselesinden ötürü önüme gelip duruyor. Umarım bir ampul yanar kafamda ve “şifreyi hatırladımmmm!” diyebilirim.
Hadi bu meseleyi geçelim. Daha Youtuber’lık müessesi kurulmamışken Youtube ile haşır neşir olmuşum. Memleketteki belki de ilk Youtuber olma fırsatını kaçırmışım, iyi mi!
“Kanalıma hoş geldiniz, şimdi sizinle bir yolculuğa çıkacağız…”